Merhaba sevgili spor severler! Bu yazımızda size Ülkemizde değeri bilinmeyen ama istikamet Avrupa Kıtası olunca fazlasıyla popüler olan Hentboldan bahsedeceğiz. Öncelikle bu güzel spor konusunda sizleri biraz bilgilendirerek yazımızın geri kalan kısmında zorlanmamanız ve bizim yazarken yaşadığımız duyguları sizlerin de okurken yaşamanız taraftarıyız. Hentbol elleri kullanarak oynanan bir salon sporudur, sahasının boyutu 40 metre civarındadır. Sahanın iki farklı köşesinde bulunan 4.5 metre eninde 2.3 metre boyunda iki kale bulunmaktadır. Oyunun temel amacı bu iki kaleye maç süresi olan 60 dakikada rakip tarafından daha fazla gol atmaktır. Takımlar 7 oyuncu ile sahaya çıkmakta ve yedek kulübesinde de 7 oyuncu bulundurma hakkına sahiptir. Diğer sporlara nazaran hentbolda her an oyuncu değişikliği yapılabilir ve buda bu güzel sporu her zaman maç dinamiğinde ve adrenalinin en üst seviyesinde olmasını sağlar. Evet, şimdi sizlere heyecan, korku, ve adrenalin dolu bir hentbol maçı gününe hep beraber göz atalım. Deneyimlerimize dayanarak size sıradan gözüken bir hentbol maçının sporcular için aslında ne kadar derin ve duygusal anlar yarattığını ve yaşattığını farklı perspektiflerden ve olabildiğince konunun derinliklerine inerek açıklamak ve göstermek istiyoruz. Bunun için sizi ömür boyu unutamayacağım deneyimlere, zamanla kardeşten öte hale gelen takım arkadaşlarına, sakatlıklara, paha biçilemez turnuvalara, takım ruhunu yaşamaya, saha içinde yanında olan adam için gerektiğinde kendini feda etmeye, sertliğin ve aksiyonun en uç noktalarını yaşamaya, Sarp'ın hentbol alanında TED Koleji tarafından yılın sporcusu seçilmesine, 25'den fazla madalya kazanmasına ve en önemlisi Ay Yıldızlı formayı terletmesine imkan sağlayan o eşi benzeri olmayan maçlara götürmeyi hedefliyoruz. Hentbol, performansın, aksiyonun, ve duyguların hiçbir zaman azalmadığı bir takım sporu olmasının yanı sıra, zaman içinde ciddi değişiklikler gösteren bir spor olarak da bilinmektedir. Maç bitiminde, skor olarak üstün olan takım galip gelmektedir. Tabi galip gelmek yazıldığı kadar kolay değildir. Karşı takımda oynayan oyuncunun aldığı nefesi defans yaparken boynunuzda hissetmek, güçlü olup herkesi yıkıp geçmek bir yana, bunların arasında en önemlisi zihinsel olarak hazırlanıp takım arkadaşlarınızla tek vücut olmak, öfkenize, hırslarınıza, ve duygularınıza yenik düşmemek bu adrenalin dolu acımasız takım oyununda dikkat etmeniz gereken konulardan birkaçıdır. Gelin bu konulara maç günleri içinde beraber tanıklık edelim. Maç Sabahı Takım Otobüsü: Nuh'un GemisiMaç sabahı heyecan ile uyandıktan sonra yapılan ilk iş sabah bütün takımı okulunuzun yemekhanesi veya kantininde toplayarak hep beraber kahvaltı yapmak ve yemek yemektir. 1999, 2000 ve 2001 yılında doğmuş olan sporcuların 13 yıl boyunca kaptanlığını yaptığımdan dolayı her bir takım arkadaşımı heyecanla o yemek masasına ben oturtmuşumdur. Gülerek, eğlenerek maç sohbeti ve diğer konular masada konuşulur ve buradaki asıl amaç takımın içinde yaşadığı duyguları hafifletmek ve sırtındaki yükü azaltmaktır. Yemek yendikten sonra ilk iş takım otobüsünün kalkacağı yere gitmektir. Takım otobüslerinin maç öncesi ve sonrası farklı dinamikleri vardır. Yemekte ve öncesinde yapılan gır gır ve şamata bir yana bırakılır ve otobüse adım atıldığı an herkes maça konsantre olmaya başlar. Gergin ve bir o kadar da sessiz bir atmosfere sahip takım otobüslerinin ağzı olsa da konuşsa dediğimiz anlar her maç sabahının olmazsa olmazlarındandır. Erken saatte uyanmanın verdiği his, maçın önemi, ve mutlak galibiyetin istenmesi herkes de farklı duygu ve düşüncelere yol açar. Kimisi kulaklığını takar ve uykusuna kaldığı yerden iki büklüm maçı düşünerek devam eder, kimi düşünceli bir şekilde dışarıyı izler ve maçta olabilecek en ufak senaryoları düşünür ve hesaplar, kimi de bir araya gelerek karşı takım taktikleri ve oyuncuları hakkında konuşarak istişare yapar. Yaşanan eylemler ve hareketler farkı olsa dahi, değişmeyen tek bir şey vardır. O da herkesin içinde bulundurduğu maç heyecanı ve korkusudur. Maça Hazırlık: Konsantre Soyunma OdasıOtobüsten inilip, maçın oynanacağı stada girildiği anda takımdaki her bir oyuncuya adeta bir ciddiyet ve konsantrasyon hakim olur. Karşı takım ile göz göze gelinir, ve maçın psikolojik savaşı daha formayı üstünüze giymeden başlamıştır bile. Soyunma odasına girilir, takım kaptanının hangi formayı giyeceğini söylediği zamandan itibaren herkesin üzerinde ve soyunma odasında mutlak ciddiyet hakim olur. Bu ciddiyet ve konsantrasyon, soyunma odasındaki takımda bulunan bütün sporcuları tek bir amaç altında birleştirir; galibiyet. Bu yüzden soyunma odalarında maç öncesi hiçbir zaman lakayt hareketler sergilenmez. Artık takımda sen ben yoktur, biz vardır. Takım kaptanının önderliğinde sporcular kendi aralarında bir yuvarlak oluşturur ve teker teker maç hakkındaki düşüncelerini ve içlerinden gelenleri takıma söylerler. Herkes birbirine sımsıkı sarılır, takım arkadaşlarının tırnaklarını, dirseklerini sırtında hisseder ve onlar ile aynı havayı solumaya başlarsın. Kaptan zafer konuşmasını yapar ve her bir takım arkadaşı için canını dişine takacağını söyler ve takımına son bir motivasyon sağlar. Artık takım hazırdır, isimler unutulur, düşünülen iki şey vardır; yanında savaşacağın takım arkadaşların ve uğruna sakatlanma pahası ile taşıyacağın formandaki armandır. Soyunma odasından çıkıp maça doğru emin adımlarla ilerleyen konsantre sporcular artık tek bir yürektir. Maç Zamanı: Ya Hep Ya HiçSahayı adımınızı atarsınız, eşyalarınızı yedek kulübesine bırakır ve tek sıra halinde ip gibi sahanın size ait olan kısmına dizilirsiniz. Kaptanınız ile beraber vücudunuzu ısıtırken aynı zamanda içinize saplanmış olan o bıçak hissini de takım arkadaşlarınızın verdiği güven ile beraber bir tarafa atarsınız. Isınma süreniz biter ve formalarınızı çıkartmamak üzere son bir kez üstünüze giyersiniz. Karşı takım oyuncuları ve antrenörü ile selamlaşır, Türk Sporu ve Mustafa Kemal Atatürk için son bir kez haykırırsınız " SAĞOL SAĞOL SAĞOL". Sizi gururla izleyen onca taraftarın ve gürültünün arasında kendinizi uzay boşluğunda hissettiğiniz, yani hakemin başlama düdüğünü çaldığı an bütün duyguların en yoğun şekilde yaşandığı andır. Bu saatten sonra geri dönüş yoktur, ya takımınızla beraber kahraman olup her hafta emek verip ter döktüğünüz, tüm arkadaşlarınız keyif çatarken sizin her okul çıkışı yaptığınız antremanlar ve egzersizlerin hakkını verecek, yada bükemediğiniz bileği öpmesini bileceksiniz. Attığınız her golden sonra arkadaşlarınızla omuz omuza sevinecek, ses telleriniz kısılana kadar bağıracak ve tribünde olan ailenize, arkadaşlarınıza veya sevgilinize armağan edeceksiniz bu golü. Benim kahramanım her maçıma kaçırmadan gelen ve beni son nefesine kadar destekleyen sevgili babamdı. Onunla birlikte kazanır, takımca onunla beraber kaybederdik ama ne olursa olsun birbirimize destek olurduk. Sizin de uğruna ter dökeceğiniz biri elbet vardır ve olmalıdır, yoksa, maçı çoktan kaybetmişsiniz demektir. Maçın gidişatı ve performansınıza göre üzüntü, mutluluk, öfke, korku, ve şaşkınlık bir anda göğsünüze oturacak ve yanınızdaki takım arkadaşınızın acısını dahi içinizde hissedeceksiniz. Göstermiş olduğunuz istek arzu ve konsantrasyon, bu savaşı hangi tarafın kazanacağını belirler. Artık sizin için tek önemli konu, elinizdeki top ve ortaya koyduğunuz mücadeledir. Maç Sonrası: Galibiyet Dedikodusu, Takım Fotoğrafı, Ödüller, KupalarMaçın son düdüğü çalar, kan ve ter içinde, nabzınız maksimum seviyedeyken skor tabelasına bakarsınız. İki seçenek vardır, kazanmak veya kaybetmek. Eğer maçı kaybettiyseniz denilecek fazla söze gerek yoktur. Karşı takımı tebrik eder, tribünleri alkışlar ve takım arkadaşlarınızı teselli edersiniz. Diğer seçenek olan galibiyet almış olmaktır. Maçta iyi bir performans sergileyip hele bir de takım olarak galibiyete ulaştıysanız, kendinizi takım arkadaşlarınız ile birlikte kupa ve madalya seramonisinden ve ödül töreninden önce maç dedikodusu yaparak ödüllendirebilirsiniz ve bu anın keyfini çıkartabilirsiniz. Bu aktivite, sporcuların maç esnasında yaşadığı duygusal, mental ve fiziksel yorgunlukların üstüne adeta bir tatlı misali iyi gelir ve sizi deşarj eder. Karşı rakip nasıldı, kim ne hatalar yaptı, her şey su yüzeyine çıkar. Sıra ödül törenine gelir, temsilciler ve antrenörler önce kupaları ve madalyaları dağıtır, ardından maçtaki performansınıza bağlı olan bireysel ödülleri takdim ederler. Bütün bunların sonunda, o anı ölümsüzleştirmek için kısalar önde uzunlar arkada olmak üzere galibiyetinizin, sevincinizin ve başarınızın mutlak kanıtı olan takım fotoğrafı çekilir. Bonus: Paha Biçilemez Anılar, Deneyimler, Başarılar, Ödüller, Dostluklar, Mutluluklar ve Üzüntülerİlkokul, Ortaokul ve Lise sporculuk kariyerime baktığım zaman, aslında sayısız şey başardığımı öğrendiğimi ve ders çıkardığımı fark etmiş oldum. Maç günleri, egzersizler bir tarafa, katılmaya hak kazandığımız turnuvalar sayesinde ülkemizin toplam 54 farklı ilini gezdim, 2 kez yurt dışı turnuvasına katıldım, gördüm ve deneyimledim. Farklı ülkelerden bir daha belki de görmeyeceğim insanlar ve sporcular tanıdım. Ama hepimizin ortak bir yanı vardı, o da spor aşkı ve tutkusuydu. Bunları takım arkadaşlarıma ve yaptığım spor olan hentbola borçluyum. Asla yapmayacağım bir şeye spor yapmamı sağlayarak vesile oldular. Takımım ile gazetelere çıkmak bir yana, tarif edilemeyecek kadar güzel anılar biriktirdim, küçüklerime abi oldum, büyüklerimden örnek aldım, izledim ve öğrendim. Ancak en nihayetinde hepsiyle dost ve kardeş oldum, birbirinden farklı güzel insanları hayatıma aldım, onlarla birlikte güldüm, onlarla birlikte ağladım ve en önemlisi onlarla birlikte büyüdüm. Sakatlıklarım devamına izin vermese dahi Ay Yıldızlı formayı 2.5 yıl boyunca taşıma şansına eriştim ve gururla taşıdım. Ülkemi, halkımı, takımımı, arkadaşlarımı ve bayrağımı, uluslararası platformda temsil ettim. Sayısız altın, gümüş ve bronz madalya kazandım, 5000 kişiye aşkın öğrenciye sahip lisemde, yılın sporcusu olma şerefine ulaştım. Kısacası sayısız güzellik, deneyim ve anı biriktirdim ve yaşadım. Çocuklarıma, yeğenlerime, torunlarıma, sevdiklerime ve daha nicesine bir sürü hikaye ve ödül bıraktım ve bırakacağım. Hentbolu insanların sandığı gibi sıradan bir spor olarak değil, her daim yüzümde tebessüm yaratacak ve kişisel gelişim sürecimde beni saygılı, hoşgörülü, dost canlısı ve sorumluluk sahibi olan bir birey yaptığını unutmayarak hatırlayacağım. Umarız sevgili okuyucularımıza, Hentbolun bir spordan daha fazlası olduğunu göstermiş ve sizleri de spor dünyasının seyircisi değil, deneyimleyeni olabilme yolunda ilerletmeyi ve düşündürmeyi başarmışızdır.
0 Comments
Leave a Reply. |
|